22 Ekim 2017 Pazar

Ben Deliyim

Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim
Gecenin gözleri üzerimde.
Denizin ortasında küçük bir
adayım, yüzme bilmem…
Emrederim adım gibi,
Emir benim!
Yüreğimi bir yere bırakmışım,
bıraktığım yerden çok uzaklardayım.
Kapıları kapatmışım üstüme,
sürgüleri beynime çekmişim.
Hey… Hey sana diyorum!
Sabreden derviş!
Bir koç'um ben,
Bana da sabretmeyi öğretsene?
Ben deliyim, ama çok şey bilirim.
Renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez bana…Sonların başladığı yerden,
Başlangıçların son bulduğu yere gidiyorum.
Kara bir tren gibiyim yani, bir istasyondan bir
istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim…
Ben deliyim…
Yağmurun yağması benim için romantik değildir,
ben kurşun yağmurlarını bilirim.
Benim güneşim batmaz,
dünyam dönmez,
Ay'ım hep mehtap halindedir,
Rüzgârlarım doğudan eser…
Kadehime doldurduğum hüzünle sarhoş olurum,
Mezem ise bir dilim umut…
Ezbere bilirim yaşamayı,
Yaşarken savaşmayı…
Ben deliyim…
Benim mevsimim değişmez sadece bahardır,
Kuşlardan sadece güvercini bilirim,
Yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar.
İnsanlardan yalnız çocukları severim,
Onları da büyüyünceye kadar..
Ben deliyim…
Benim tanrım yoktur..
Bir çift göze, bir güler yüze taparım…
Bazen en içten gülüşe aşık olurum,
En güzel kahkahayı “İlah!” ilan ederim,
Dokunuşunda bir kızıl elmanın,
Bazen kendim bile çözemem kendimi,
Bulmacaya benzerim..
Kimi zaman soldan sağa bir nota,
Kimi zaman yukardan aşağıya
eski Mısır'da bir tanrıyım…
Bağıra bağıra şarkılar söylerim,
Sessiz sessiz şiirler yazarım.
Bilmediğim yerlerin,
Tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim…
Aşık olduğum yüzlere sarkılar bestelerim,
Ozan olurum, aska aşığımdır,
Sevdiğimi göklerde yürütürüm de,
Kendimi cehennemin yedinci katında ağrılarım
Ben deliyim…
Kendimle sohbet eder,
Kendi kendime gülerim.
Telefon kulübeleriyle kavga ederim.
Asfaltın siyahında kaybolup,
Düşüncelere dalarım.
Çıkmaz sokaklarda kendimi ararım,
Bir de güzel hayaller kurarım…
Hayal kurmayı çok severim,
Biriyle hayal kurmayı daha bir severim ama,
Siyah bir deri koltukta öperim kadınımı,
Bir beyaz gömlekli psikoloğumu mesela,
Bazen vucudunda kaybederim kendimi,
Sonra hayallerimle beraber suya düşerim.
Bir düş'tü…
Suya düştü der, hayıflanırım..
Ben deliyim…
Çayım sekiz şekerlidir,
Sigara üstüne sigara yakarım.
Sonra hatırıma gelir,
Sigara içmem ki ben?
Nargileyi pek severim ama,
Tophane'de, elmalı olsun!
Çekin oradan hemen!
Haydi oglum! Biraz hizli,
Yetismem gereken bir vapurum var,
8:15 vapuru,
Parayı sevmem ama para için çalışırım.
Çalışırken annemi düşünürüm ağlarım..
Alnımın teri gözyaşlarıma karışır…
Babamın otobüsüyle geçmişe yolculuk yaparım…
Babamı özlerim…

Ananemin masallarıyla ,
Annemin radyodan ezberlediği
Türk sanat müziği şarkılarını hiç bıkmadan defalarca dinlerim..
Dört yaşında aşık olduğumu,
Ablamla vardiyalı kullandığımız çadır bezinden çantayla okula başladığımı görürüm..
Sonra babamın
Başımı hiç dayamadığım omuzlarında uykuya dalarım..
Rüyalar görürüm uyandığımda hiçbirini hatırlayamadığım…

Ben deliyim…
Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz,
Ben köyleri ve yürekleri yakılmış insanlar görürüm.
Kimsenin düşmanı değilim kimseye dost olmadım..
Ben yabancıyım bana..
Söyleyemediğim düşüncelerim vardır..
her akşam ayrı bir meydanda
Atatürk heykelinin karşısında,
Olmayan aklımı darağacına asar, ipini çekerim….
Deniz gibi…
Bir özgürlük türküsüne kurban ederim kendimi,
Her gece bitmeden!
Deniz'im ben!
Devrimin bekçisiyim!

Ben deliyim..
Ben buralara ait değilim.
Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem,
Surlarla çevrili bir şehrim,
On ikiden sonra volta attığım caddelerim
Kızıl sakallı bir dayım bir de kara saçlı yarim var benim..
Koyu kahve gözleri var bir de,
Neyse ki konumuz bu değil…
Ben deliyim…
Çizilmiş sınırları reddetmişim.
Ben Hakkaride düşen çığ,
Şırnak'ta kömür yatağıyım,
Eskişehir'de tabut hücre
Nevşehir'de pari bacalarıyım..
Maraş'ta katliam
Marmaris'te orman yangınıyım.
Tunceli'de ozanların sazı
Erzurum yaylasında çoban kavalıyım
Diyarbakırlı yedi kardeş burcu
Akhisar'daki o zeytin ağacıyım,
Şekerini yediğin…
Almanya'da yıkılmış bir duvar
Amerika'da bağımsızlık heykeliyim
Fransa'da yıllanmış bir şarap
İngiltere'de özgürlük meydanıyım
Somali'de aç bir çocuk
Hollanda'da bir gram kokainim,
Irak'ta mülteci kampı
İran'da rejim muhalifi bir demokratım,
Brezilya'da görkemli bir festival,
Kadınların dolgun kalçalarıyım,
Suriye ile Lübnan arasında Beka vadisiyim
Bir Kürdüm ben teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren
Bir militanım sırtımdan vurulmuşum bedenim dört parça..
Direniş koltuk değneğim..
Alnımdaki üç renkli bayrağı göğsümün kafesinde
özgürlük türküsü öten yaralı kuşla dalgalandırırım..
Ölüm kurşun olup yağar üstüme,
binlerce kez öldürülmüş ama ölmemişim.
ben sıratın cambazı,
doğal bir felaket,
Sosyal bir belayım..
Ben deliyim.
Duygularım hep sansüre uğramış,
Bir fahişenin hayatı gibi yalancıdır gözyaşlarım…
İplerim inceldiği yerden koptu kopacak
Ve ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr.
Kimi özlediğimi bilmeden hasretin en yoğun halini yaşarım.
Ahh içimden dağıtmak gelir,
dağıtamam ya,
Kendimi dağıtırım.
Gözlerimin kahverengisi gitgide koyulaşır,
insanlarınki kankırmızılaşır.
Bakamam kimsenin yüzüne,
sevgiye muhtaç bir yavruya dönerim
Kalbim titrer..
Ben deliyim..
Susturucu takılmış bir silah,
Saati durmuş bir bombayım..
Haykırırım ama duyuramam sesimi…
Yine de sardığım tütünde,
Yaktığım cigarada bulurum
Mutluluğu…
Sonra yine hatırıma gelir,
Yahu ben sigara içmem ki!?
Dumanı şehrimin üstüne iner efkarım ağlamamaya yemin etmiş gözlerim,
Ben deliyim..
Unutulmuş bir hatıra
Sonu dramla biten üç bölümlük bir komedi dizisiyim
Çorbama kinimi doğrar,
öfkemi kaşıklarım.
Zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından,
Başımı göğe kaldırırıp bakışlarımı çivileyip gökyüzüne seni seyrederim,
Sonra bir bidon gök kuşağı döküp üstüne yakarım seni
Külünle birlikte zamana savrulurum.
Ben deliyim…
Zülfüm her gece ihanetler rıhtımında ciğerinin üzerinde sevdasını kurşuna dizer..
Geceyi ikiye bölerim bir parçasına gece yarısı derim
Öbür parçasına yürek yarısı..
Şafaktansa bir parça aydınlık koparıp ekmeğime sürer.
Üstüne demli bir kuş cıvıltısı içerim..
Sonra hayatın adını yalan koyarım…
Ben yüreklerde ünlem,
Kafalarda soru işaretiyim.
Ben deliyim…
Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım.
Bir uçtan bir uca kurumuşum.
Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim…
Kar yağar üşür,
güneş vurur kavrulurum.
Kimisi tükürür, kimisi öper;
Tükürene mezar, öpene lalezâr olurum..
Ben nehirlerin yatağı,
Dağların mekanı,
Şeytanın babasıyım..
Ben deliyim…
Mutluluğu uzaktan seyrederken,
cebimde küçük umutlar biriktiririm,
gözlerimin kapının eşiğine
Duvardaki fotoğraflara takıldığı saatlerde
Kendimi param parça olmuşluğun,
tükenmişliğin koynunda bulurum.
İşte o zaman hayat acı kahve tadı verir,
Hep içime atarım,
Amma!
Kendimi içine atacak yer bulamam.
Anlamayana az gelirim,
anlayana çok…
Ne yarınlar bir şey bekler benden,
Ne de ben bir şey beklerim yarınlardan…

Ercan intaş

15 Ekim 2017 Pazar

Kancık Geceler

Yıllardır iciyormuşsun da ilk kez bugün sarhoş olmuşsun gibi bir gece. Düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum, bu boşluk benim mi yoksa benden geri kalan herşeyin mi? Soru basit ama cevap çok zor. Neyse, hele şu dünyayı bı atlatalım da buluruz. Ne güzel şarkılar var ya deyim de ilk aklınıza geleni söyleyin biz de dinleyelim.

Sarhoşluk

Kendime kahve yaptım balkona çıktım
ve sigarayı yakıp içtim.
Sigara bitince kahveyi
içerde unuttuğumu farkettim.
Sarhoşluk aşırı güzel.
Sarhoş olmayı küçümseyenler defolsun.
Şu anda mesela dünya umrumda değil
bunun nesi kötü olabilir ki?
Du bi kadeh daha şarap alayım da
balkon konuşması yapayım bari 🍷

9 Ekim 2017 Pazartesi

Çatlak Ayna

Zihnin kıvrımlı koridorları ölümü ve 
doğumu bir çatı altına alamadı hiçbir zaman.
Kaçıp gitmelerimle falan değil.
içime attıklarımla meşhurum.
Bildiğiniz cehennemi yaşıyorum.
Yaradana ayıp olmasın diye.
Ne zaman kaybedecek bir şeyim kalmadı diye düşünecek olsam hemen koşarak yarı çatlak ve çıplak aynama bakıyorum.
Her ne kadar solgun olsa  da yüzüm, 
kırgın olsa da ruhum ve
cehennemi yaşasam da 
Bir ben kaldım diyorum kendi kendime.
Ama artık aynama bakamıyorum. Bazen koridorun önünden geçerken hiç olmayan yansımam çarpıyor gözüme ve oraya yığılıp kalıyorum.
Aynalara baksam bile; ne solgun yüzüm, 
Ne kırık kalbim, 
Ne kesik ruhum görünüyor artık.
Diyeceğim o ki:
Kesik ruhumun çatlak aynasıyla yüzleşmeye kalkışmaktan vazgeç. Yoruldum aynadaki suratımı yumruklamaktan.

Kürt Filozof 

3 Ekim 2017 Salı

KÜÇÜK GREY

KÜÇÜK GREY SUÇSUZLUĞUMU KANITLAYABİLİRDİ

Çin'de bir adam evde beslediği güvercininin ayağına bir intihar notu bağladı.

Notta, 'Seni incitecek hiçbir şey yapmadım. 5 yıldır beraberiz. Hala nasıl bir insan olduğumu öğrenemedin mi? Küçük Grey'in bir güvercin olması ne kadar kötü. Halbuki o sana benim kim olduğumu anlatabilirdi. Sana benim masumiyetimi kanıtlayabilirdi. Başka seçeneğim yok. Ölüm bunu kanıtlamanın tek yolu. Seni sevmek gerçekten çok zor. Bunlar benim son sözlerim. Shiyazi' yazıyordu.

Notu bırakan adamın ne canlı ne de cansız bedeni asla bulunamadı.

28 Mayıs 2017 Pazar

Acı

Yar olmayan insan
yara olup kalıyor yüreğimizde.
Ve gidenler, 'hep seni seveceğim' diyenlerdir. Yaşıyoruz  işte anasını satayım ölüm icabı. Oysa mendil satar yine de bakardım sana…

Beni sen değil gözlerin götürdü gözlerin.
'Herkesin vardır mutlaka, içine atıp içinden atamadığı.' Ne kadar da doğru bir söz. Kalabalığın uyumuna inat..
Hayalin gerçeğe değdiği yeri sevmeye çalıştım. Ötesi yok. Desenli şalvarlarımı giyip, fötr şapkamı takip sana gelmek istiyorum. Avuç avuç hüznüm var, yerleşeceği yeri bulamıyor. Sendeyse bırak geleyim..

Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıydım.
Kar olup yağdın üstüme üşütmekten başka neye yaradın.? Mevsimine küsmüş bir çiçek gibi ortada bırakıp gittin…
Ben bunları kimseye anlatmadım, anlatamadım. Kendimle bile konuşmadım bir tek sen duy diye, sen bil diye, sen anla diye.. Anlamadın....

Kaç kere uyanır insan dalmadığı uykulardan. Hele söyle doktor bu yatak değil.
Umutlarımın mezarlığı.
Beni rüyamda bile iyileştiremiyorsun ya.
Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda,
oturup ağlayacağım, bir deniz kıyısında.
Belki de başımı yaslayabileceğim bir göğüs kafesinde.. Kelimeler duygularıma yetişemiyor,
Yetersiz  kalıyorlar.
Ki ben de, sende yetersiz kalmıştım değil mi?
Ahhh şu sol yanım.
Sol sizde notaysa bizde yangın yeri.
Gel de söndür..

Dün gece çok sarhoşken değer verdiğim nadir insanlara nasıl hakaretler yağdırıp gittiğimi düşündüm. Düşündüklerim beni daha da beter etti. Şu sensizlik paramparça duygularla yaşatmayı öğretti bana.
Ama yaşamak da yetmedi..
Ne diyebilirim ki, haklıydı şair;
İnsan Büyüdükçe Hayalleri Küçülürmüş! Sevdiğim;
Çaresizliğimden gayrı,
Hiç bir kabahatim yok benim.

Diqîrim, lê kes dengêmi nabîze,
Dinalim, Nalînêmi ezmana perçe dike,
Wek mîna bêkesa. He mâ tu fahmnakî.
Sesinin her cümlesini öpmek istemiştim oysa. Şu zamansız gidişin olmasaydı.
Ses tellerinde ip atlayan bir küçük çocuk misali. Ah ah şu zamansız gidişin olmasaydı..
Sana mutlu bir şeyler yazdım hep,
ta ki harflerin içinden ceset çıktığı o ana dek. Korktum ve güzel şeyleri yazmayı bıraktım.
O küçük göz bebeklerinde kendimi gördükten sonra, şunu demek isterdim; beni neden bunca üzüp kırdın ki? Paramparça olduk. Değdi mi?
Düşüncemin duvarlarında boy boy resimlerini, posterlerini asmıştım..
Ve bir daha anladım ki yarla bir olmayınca
yerle bir oluyor insan. Elimden bir şey gelmiyor artık. Tek yapabildiğim kalemlere acı çektirmek.
İçimden gelenleri yazıyorum, içimden gidenler için. Dert limanı gibi olduk, gelen yükünü bırakıp gidiyor. Titanik bile battı.
Ben mi dayanacağım buna..

Elimde bir avuç düş ölüsü.
Bir türkünün içinden geçiyorum yine;
"Dîl Dısoje" diyor Mem Ararat satır satır hasret oluyor kelimeler, satir satir yürek yanması, düş ölüsü. Gülüşün artık bana emanet değil, bensiz istediğin kadar gülebilirsin…
Hayat çirkin, kuşlar şişman ve biz ortalık yerlerde birer cesetten ibaretiz.

Kahverengi gözleri vardı
ama gökyüzü gibi bakıyordu.
Şimdi ise her şey siyah beyaz.
Yine akşam olmak üzere.
İftar yaklaşıyor,
oturmuşuz sensizliğimle,
senden söz ediyoruz.
Ne kadar kızarsam kızayım,
Bir tebessümüne yenik düştüm her defasında.
Ve AĞLAMAK ki zekatıdır,
Tüm ANLATAMADIKLARIMIN…

Kürt Filozof

26 Nisan 2017 Çarşamba

YOĞURT

Bêkaram sebeh erkenden uyxidan qaxtim, imanım gewremiş, rüyamda Ahu Tuxba'yi görmişem felegım şaşmiş, hele de rüyanın êle etkisinde qalmişam hêç sormayın..
Anam dedi, wula bênamus sen nasıl bêle sebeh erken kaxmişsan zaar etrafta qurt ölmiş ? dedım ana walla gece rüya görmişem, dedi xêr ola, dedım daha çalişacağam, şaşırdi. Dedi ne gördın? dedım ne sen sor, ne ben söliyım.. artıx adam gibi çalışacağam.. anam sevınmaxtan nerdeyse göbek atacaxti. Dedim hele 50 lira ver axşam yewmiyemi alırsam vêrecaxam.. bozıx yoxti hema çıxardi 100 lira vêrdi..
Dolmişa binmedım. Bağlardan istesyona, ordan da eski halın ögınden Urfa qapi we mêrıg Ehmedten dörd ayaxli minareye geldım. Kendi kendıme diyiyem eceba aşaği mehle bu saette açıx olır ? Êle düşüne düşüne gidiyem. Bi baxtım bızım qomşimız xalê meheme.. Allahım şaşti, dedım bu qebrax ne ari buralarda? o da beni gördi, yanıma geldi, dedi nêre gidisen ? dedım walla xalo yoğurt alacağam.. dedi walla ben de alacaxam.. de buyur burdan yax ! dedım xalo aşağida yeni bi yer açılmiş ben oraya gidiyem. Dedi walla ben de geliyem, dedim xalo sen yogurtçilara gêt, dedi yox sen maldan eyi anlisan ben de senle gelecaxam.. la hewlawela çekerax dedım de gel.
Ara küçelerden xançepege doğri yürüdıx.. êle dar küçelerden dolambaçli gidiyıx, xalo yorıldi. Dedi yaw imanim şaşti oxlim daha çox war ? dedim az qaldi. Neyse büyük mawi boyali qapinın ögüne geldıx. Dedim xalo burasıdır. Dedi qapida polês war, dedim he köti yoğurtlari içeri almilar, dedi imanima burasi çox eyidır, Allah senden razi olsın, hema hergün gelecaxam. Daha açılmamişti, qarşidaki qehwede otırdıx çay içtıx. Birez sohbet ettıx seeti geldi qapi açıldi.
Qapida polês bizi aradi we içeri gêçtıx. Xalo evlerden birisının içine baxti gözlerıni açti baan dedi oxlım İso burda çiplax qarilar war, bu nedır oxlımm ? dedim Xalo bunlar yoğurt sati, dedi orıspi çocıği yoxsa burasi kerxanedir ? dedim he, dedi babana söliyecağam dedım söle, diyecağam kendi istegi ile geldi.
Xalê meheme baan küfır ata ata dişari çıxti.
Axşam eve gêtım, êle babamın yüzıne baxiyam hele sölemiş, ya sölememiş.. babamın yüzi eyni mehkeme gibi.. dedi pêzewengin çocıği yaşli başli adami utanmadın kerxanaya götırdın ?
Dedım baba êle degıl, dedi ya ne ? dedım sebeh qaxtım işe gidecağtım, İstesyonda sivil polêsler beni taqip ettiler, hani bilisız darbe olmiş, ben de dewrimciyem.. dedim polêsler desin ki bu lümpendir, dewrimci değıl, ya da dewrimcilıği biraxmiş.. Xalê meheme de benden ayrılmadi.. mecburen oni da götürdim kerxanaya..
Ma yoxsa hêç êle pis yere giderem ? Babam inandi bi de baan eferım oxlim dedi.. sen haqatten eyi bi dewrimcisen dedi...



Bir Avuç Hüzün

Hiçbir yolun sana çıkmayacağını bilerek yürümek çok zor.
Ciddi anlamda toparlanmam lazım.
Bir yere varmak için değil, kendi yoluma devam edebilmek için.
Otobüs gelince atılan sigara gibi yarım sevmeye layık gördün,
İlişkiyi sonuna kadar götürecek göt yokmuş sende.
Sanki yedi yaşındayım. Terasın korkuluklarından ayaklarımı sarkıtmışım.
Suratımda bir tokat izi. O kadar küsüm ki, kendimle
bile konuşmuyorum. Kadının beklentileri varmış, olamazmış. Olmadı, Olamazdı.
Delirdiğinle kalırsın. Dizlerini çenene kadar çekip iki elini saçlarının arasına alıp delirdiğinle kalırsın şu bok çukurunda. Sonra bir sigara yakıyorsun, hiç bitmeyen bir sigara ve gökyüzünü seyrediyorsun. Bakıyorsun her şey yerli yerinde. Sen sadece kendini ziyan etmişsin şu bok çukurunda. Neden her şeyi berbat etme hakkını hep karşımdaki insana, mahlukat'a veriyorsun Tanrım?
Sezen Aksu'nun "Ben Sende Tutuklu Kaldım" şarkısını, sevgilisinin gözlerine bakarak 5 dakikada yazdığını, gözlerinin içine bakarak okuyamadım. Az önce bir mesajı on kere yazıp, sildim.
'Özledim' diyecektim göndermeyi beceremedim, beceremedim, beceremedim. Kalbini
kırdığın kişinin sabah öldüğünü duysan ‘Omo bon hokloydom’ tesellisi avutulabilir mi seni hm
avutabilir miiii? Seni savunduğum her insana bir özür borcum var. Herkesten Özür Diliyorum.
Sarılınca çenemin omuz çukuruna tam oturmasına sevinmiştim ama nereden bilecektim ki
beni o çukura gömeceğini. Nefesin kesilene kadar ağladığın zaman anlıyorsun her şeyi,
gerize kali degilsen anlıyorsundur. Benim en ufak bir hatamı günlerce yüzüme vurup beni
ağlatırken, ben ise beni öldürüşüne defalarca sustum, bu çok acı ulan bu çok acı. Sıla'nın
dediğine bak; niye gidemiyorum biliyor musun? çünkü emek verdiysen zor. Kadın sonuna
kadar haklı dibine kadar. Gülüşümdeki papatyalardan eser yok artık. Gözümde yaşlar
bıraktın içine gömülüp boğulurcasına. Bir lağım çukurunda ölmek üzere olduğumu ya da bir
arabanın altında kaldığımı görseniz bile üzerime tükürün mustehaktir bana. Zaten sen ilk
yağmurda şemsiyeni açan birisin ne beklenir ki senden. Tüm iyi niyetlerin ve yaşanmış güzel
şeylerin, hepsinin amına koyim. Seninle bir yastığa baş koyabiliriz diye düşündüğüm için
kendimden ve o yastıktan defalarca özür diliyorum.. Ağlamamak için sıktığım çenemin
acısını kalbinde hissetmiş biriyim. Beni bu saatten sonra ne kadar acıtabilirsin? Oturalım
deniz kenarına, sarılmaya gerek yok. Adam gibi geç karşıma neden sevmedin, Anlat. Sesimi
çıkarırsam namerdim. Uçmayı öğreteceğine kanat kırmak niye?
Bu hangi kitapta yazıyor.? Telefona çocuksu bir heyecanla kaydettiğin o numarayı, yetişkin
gözyaşılarıyla silmektir hayal kırıklığı.

Bunu da yazın!!!!! Seninle yanmaya razıyım dedim, doğrudur, beni yangının ortasında tek
başıma bırakmana değil gerizekalı. Çiçekli yollardan gelmem sana fazla geldi zaten,
ondandır bu yaptığın. Eşeğe fazla arpa verirsen tizik atar zaten. Ben battaniyemi ısırıp
hıçkırarak ağlarken, yastığımın bir yüzü ıslak olup arkasını çevirirken sen napıyordun?
Sezen Aksu yüzüne tokat gibi inerken, Ahmet Kaya ciğerlerini talan ederken anlayacaksın.
Ama biliyorum ki sen de o ciğer de yokkkk. Gecenin bi köründe balkona çıkıp alınan derin
nefesler sevdaya dahil değilmiş onu anladım. Çok uzun zamandır iyiymişim gibi
davranıyordum. Ama değildim, değilim.
Olmayacam.. Öğreneceksin, gecenin bir vakti boş tavana baktığında kimseye güvenmemen
gerektiğini öğreneceksin ya seve seve ya sike sike. Ahmet Kaya’nın dediği gibi
“Kendine iyi bak beni düşünme,
Su akar yatağını bulur.”

24 Nisan 2017 Pazartesi

TENDUR

Xalê ismetin bir anısı..

Diyarbakırli Baqan köyımıze gelmişti. Êle izzet, êle ikram görılmemiş.. O gün resmen heywan soykırımi olmişti. Hatta ğariban xalê meheme bilem iki tene xorozına qıymişti.. diyisen belki köye metro yapacax.. burni hawalarda, etrafında bi süri qeşmer götınden ayrılmilar..

Wel hasıl köyün sorınlarıni etrafa sori, yanındaki qeşmere de not tutturi.. Köylinin êle keyfi geli ki, sanki köyleri dünya başkenti olacax... Yani o derece bi coşki we heyecan war herkeste...

Qadın sorınlari için orada toplanan qadinlari da düşünmişti. Yanlarina yaqlaşti we Kûrdçe sordi:

--Xweşkên hêja hun çı istemiş dikin söylemiş bikin ! dedi. Qadınlar gülerax we utanarak birbirlerinin arxasına qaçtilar..

Xaltiya Wesso sürekli Nuçe Tv yi seyrettiği için diğer qadınlardan daha özgır bi çıkış yapti.

--Ez sılav û rêz ê xwe ji serê çiya û yên heps û zindana 're dışinim, ji tera ji Tendurîstî dixwazim ! dedi.

Baqan beg bi şey anlamadi. Yanindaki qeşmere:

--Wulan oxlım qari ne istedi ? diye sordi. Qeşmer rezil olmamax için hema atti..


--Sayın baqanım walla, dağ başında yaşiyıx, burada hapıs gibiyix. We Tendur istiyor.. dedi.

Baqan emır verdi.
--Tendur ? hema başım gözım üstüne.. her eve bi tendur getirin ! dedi.

O gün bu gündür hûkumet Tendurunda pişen demokratik we ekolojik ekmekleri yiyiyıx. Allah onlara zewal vermesın..

Aziz Gülmüş

23 Nisan 2017 Pazar

Kim Peygamber?

Herkes birbirini yargılıyor.
Herkes şikâyetçi!..
Herkes mağdur!..
Herkes kurban! katil kim peki?…
Hic kimse…
herhalde uşak… :)
Yahu ortada öyle çok kötülük, kokuşmuşluk, çürümüşlük var ki, bari birbirinizi 'masum kişisel tercihlerinden' dolayı yargılamayın, ayıptır..

ilk önce herkes şununla bir kere yüzleşsin: feysbukta var mısın, yok musun arkadaşım? Eğer var isen, iki ucu boklu bir durumun altına kafadan imzanı atmışsın demektir: teşhircilik ve röntgencilik!.. evet evet, istediğin kadar inkâr et, burada yaşanan şeyin özcesi budur.
Hiçbir şey yapmasan, hayata bakışını ifade eden paylaşım tercihlerinle ve cümlelerinle ruhunu teşhir ediyorsun. Bu noktada neyi ne hakla yargılayabilirsin? feysbuk ya da herhangi bir sosyal paylaşım sitesinde tek bir vesikalık fotoğraf paylaşımının bile pornografik davranış olduğunu savunan sosyologlar var.
yok efendim 'ben sadece politik yorumlar yapıyorum da, öteki niye kıçını gösteriyor? Sana ne kardeşim.
Herkes sahip olduğunu sunar hayata…
Sana bir zararı var mı?
Onun sayfasını ziyaret etmezsen görmeyeceğin, listenden çıkarırsan rahatlıkla haber akışına düşmesinden kurtulabileceğin şeyler bunlar, farkında mı değilsin acaba?

Kaldı ki, senin belki tek bir kişisel fotoğrafın bile yok sayfanda ama, çarşaf çarşaf gırtlak kesme, deri yüzme, tecavüz, çocuk cinayeti fotoğrafları paylaşıyorsun... Biliyor musun? Sözde 'duyarlı insan' olmak adına yaptığın bu şey, pornografinin Allahıdır!
Uustelik, uzun vadede vahşeti kanıksatarak legalize eden, tam da sistem mühendislerinin amaçlarına hizmet eden son derece çarpık bir eylemdir…
Keske kıçını göstersen; ondan herkeste bir tane var zaten... Senin yaptığın şey kadar sorun teşkil etmez emin ol…
Koca koca aydın geçinen adamlar görüyorum yaa, takıyorlar dillerine misal zavallı bir kadını, yok neden şunu paylaşıyormuş, yok bedeninden başka kuracak bir cümlesi yok muymuş?.. ya da bir eşcinseli, ya da ne bileyim, kallâvi vizyonları olmayan 'küçük, dertli' insanları…

Yok kardeşim
Baska bir şeyleri yok!…
Var da kullanmıyorlar mı?
Bir sanat müziği şarkısı vardır, bilenler bilir, der ki dizelerinden birinde: 'ne verdin ki bana, ne istiyorsun'. ne verdi ki bu toplum o insanlara, ne istiyorsunuz? size vermiş de neye yaramış üstelik…
herkes istiyor ki, herkesin çıtası kendisininkinin yüksekliğinde olsun… herkesin endazesi elindeki cetvelin boyu kadar…

Yargılamayın kardeşim boku püsürü!.. yargılanacak onca alçaklık varken etrafınızda, insanların kendilerini ifade etme kapasitelerine ve tercihlerine mi kaldı mesele?…

Zannedersin herkes dünyayı kurtarıyor… hayır efendim, ben de dahil hiçbirimizin doğru dürüst bir halta yaradığımız yok burada kendimizi kandırmaktan başka… her gün takvimlerden bir acı indirip asıyoruz duvarımıza, ama çok daha beterlerinin listeye eklenmesinin hiçbir şekilde önüne geçemiyoruz…
teşhircilik:bütün sosyal paylaşım sitelerinde tek bir şey yapıyoruz, teşhircilik ve röntgencilik gibi aslında oldukça sorunsallı bir duruma istemeyerek de olsa razı gelerek, bir şekilde “biz de varız!” demeye çalışıyoruz, hepsi bu! kimimizinki az kimimizinki çok, ama acıdan ve çaresizlikten kaynaklı bir zavallılıktır bu aslında…

insanın hastalığını hiç tanımadığı insanlarla paylaşarak kimsesizliğini gidermeye çalışması acıklıdır…
yer bildirimi yapması acıklıdır…
ağlaması, derdini paylaşması acıklıdır…
yıllarca birlikte yaşadığı insanlara, sevdiğine, gündelik hayatta ağzıyla kuş tutsa anlatamadıklarını, ya da söylemeye cesaret edemediklerini buradan göndermeler yaparak anlatmaya çabalaması acıklıdır…
şiir yazıp dönüp dönüp beğenenleri sayması acıklıdır…
Diyelim bunların hiçbirisi değil de gerçekten isterik, teşhirci, hayatta iki kitap okumamış bomboş biri olduğunu sergiliyor, bu çok daha acıklıdır…
yaşamak, hele ki böylesine birbirine yabancılaşmış insanlardan oluşmuş bir toplumun içinde yaşamaya çalışmak, yalnız kalmamaya, kendin olmaya direnmek acıklıdır…

lütfen, kimseye bir zararı olmadığı, başkalarının alanını taciz ederek saldırmadığı sürece birbirinizin kederlerine tükürmeyin! hiçbirinizinki diğerinden daha ulvî değil çünkü, emin olun..
en boş gibi gördüğünüz davranışın arkasında bile asla tahmin edemeyeceğiniz dramlar gizli olabilir… bilemezsiniz…
acıyı acıyla dövmeyin!
kim bilir,
Belki Kediler Peygamberdir.


Janya.


20 Nisan 2017 Perşembe

Mehmed Uzun Kimdir ?



Modern Kürt Edebiyatının en tanınmış yazarlarından olan ve 1953 yılında Urfa’nın Siverek ilçesinde doğan Mehmed Uzun, 11 Ekim 2007′de tedavi gördüğü Diyarbakır’da yaşama gözlerini yumdu. 1970′li yıllarda Ankara ve İstanbul’da Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde yer alan Uzun, görüş ve çalışmalarından dolayı birçok kez tutuklandı. Ankara’da bulunduğu dönemde Rizgari Dergisi çevresinde çalışmalarnı yoğunlaştırdı ve derginin editörlüğünü yaptı. 1977 yılında Türkiye vatandaşlığından çıkarak İsveç’e yerleşti. Burada yazın çalışmalarına devam eden yazar, Kürtçe, Türkçe ve İsveççe dillerinde yazdığı kitaplarla adından söz ettirdi. 1985′ten sonra yazdığı romanları Kürt edebiyatı içerisinde yeni bir mecra açarken hakkında açılan onlarca dava ve yasaklamalara rağmen kitapları yirminin üzerinde dile çevrildi. İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyesi olan Uzun, İsveç Pen ve Uluslararası Pen Kulüp’ün de aktif çalışanlarından biriydi. 2001 yılında Türkiye’de çevirisi yayımlanan “Ronî Mîna Evînê Tarî Mîna Mirinê” ile “Nar Çiçekleri” adlı kitaplarından dolayı Türkiye’de yargılandı. Aynı yıl Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’ne layık görüldü. Yazar aynı zamanda Berlin Kürt Enstitüsü Edebiyat Ödülü, Stina-Erik Lundeberg ve Torgny Segerstedt Özgürlük Kalemi Ödülü sahibiydi.













2005 yılında yakalandığı mide kanseri sonrası Karolinska’da tedavi altına alınan Mehmed Uzun, bir müddet sonra Diyarbakır’a yerleşti. Burada Kürt doktorlarca tedavisi sürdürülen Uzun, Ekim 2006′da Kürtler tarafından düzenlenen sevgi gösterileri ile tekrar hayat bulmuştu. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için de birçok girişimde bulunan yazar, 11 Ekim 2007 saat 11.05′te Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde vefat etti.















Mehmed Uzun’un eserleri:

Tu (Sen), Roman, 1985;
Mirina Kalekî Rind (Yaşlı Bir Rind’in Ölümü), Roman, 1987;
Siya Evînê (Yitik Bir Aşkın Gölgesinde), Roman, 1989;
Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê (Evdalê Zeynikê’nin Günlerinden Bir Gün), Roman, 1991;
Destpêka Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatına Giriş), İnceleme, 1992;
Hêz û Bedewiya Pênûsê (Kalemin Gücü ve Görkemi), Denemeler, 1993;
Mirina Egîdekî (Bir Yiğidin Destanı), Destan-Ağıt, 1993;
Världen i Sverige (Tüm Dünya İsveç’te), Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, 1995; Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyat Antolojisi), Antoloji, iki cilt, 1995;
Bîra Qederê (Kader Kuyusu), Roman, 1995; Nar Çiçekleri, Deneme, 1996;
Ziman û Roman (Dil ve Roman), Söyleşiler, 1997;
Bir Dil Yaratmak, Söyleşiler, 1997;
Dengbêjlerim, Deneme, 1998;
Ronî Mîna Evînê - Tarî Mîna Mirinê (Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık), Roman, 1998; Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler, Deneme, 2002;
Dicle’nin Sesi I - Hawara Dîcleyê (Dicle’nin Yakarışı), Roman, 2002;

Diclenin Sesi II - Dicle’nin Sürgünleri, Roman, 2003.

Twitter'da Mehmed Uzun adına açılmış olan bu sayfayı TAKİP EDEBİLİRSİNİZ.
(Altı yazılı yazıya tıklayıp takip edebilirsiniz.)
Takip Edelim


ERKEK İKNA ODASI

Yorgun, argın biraz da uzun zamandır kafaya taktığım sorunlardan dolayı morali bozuk bir şekilde eve geldim. Zile bastım eşbaşkanım kapıyı açtı ve bana bugüne kadar hiç duymadığım bir şekilde gülümseyerek Kürdce:
--Heval tû bı xêr hat ! dedi. Alışık olmadığım bu hitap tarzı karşısında önce afalladım ardından hatuna :
--Ne oli oxlım? xêrdır bêle heval meval ayaxi.. !! dediğimde hanım biraz endişelenmişti. Çünkü beni bilir, bu durumlarda faili meçhul damarlarım kabarıp, anarşist kanım tepeme doğru yüz metre yarışı yapar.. biraz tırsmış bir yüz ifadesi ile:
--Bugün Dünya qarilar günüymüş..
--Olsın ! dedim, ne olmiş yani ?
--Şeyyy..
--Ne şeyi oxlım ?
--Kızma heval içerde misafirler var !
--Kimmiş misafirler ?
--Kadın arkadaşlar gelmiş de..
Neyse içeri girdim. Dört kadın gelmiş. Selamlaşıp, hal-hatır sorduktan sonra, Dünya Emekçi Kadınlar günü nedeniyle kadınları evlerinde ziyaret ettiklerini, şiddet ve diğer kadın hakları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yaptıklarını söylediler.

Yıllardır papağan gibi ezberledikleri bir kaç formülü okuyarak bana güzel bir ajitasyon çektiler.. aslında bu ajitasyonu biraz da bana verilmek istenen "göz dağı" olarak algıladım.
Ben başladım birikimlerimi onlara aktarmaya.. ben konuştukça büyük bir mahcubiyet yaşıyorlardı:
"Bakın arkadaşlar, yanlış kapıyı çaldınız, misafirsiniz baş göz üstüne geldiniz, kapım daima açıktır sizlere, ama bu zamanınızı gerçekten kadın oldukları için aşağılanan, hor görülen ve şiddete maruz kalan insanlara ayırsaydınız daha iyi olurdu" dedim. Bizim evde öyle bir şey olmaz hatta eve eşbaşkanlık sistemini getirmeye çalıştım, aha yüzü burada yalandır desin.
Bizim hatun kabul etmedi, iktidarı paylaşmam dedi. Ben eşbaşkanlık diyorum, o ısrarla sadece başkanlık diyor. Evdeki ekonomiden tutun da bütün sosyal meselelerin kararlarını kendisi verir. Evde istediğini yapar, yani ben böyle bir özgürlük alanı tanıdım kendisine. Ama beni bilir, kızıp sinirlenirsem de sistemi tıkar, işlemez hale getiririm.

Şimdi size soruyorum, hanginiz benim hanım kadar özgürsünüz
Ve hanginizin erkeği benim kadar gönüllü sömürge? dedim..
Hiç birinden çıt çıkmıyor, açıkçası baltayı taşa vurmuş bir psikoloji ile sessizce dinlediler. "Kadınları erkeklere karşı kışkırtacağınıza, onları sistemin erkekliğine karşı örgütleyin. Onları köleleştiren, hor görüp aşağılayan, cinsel meta olarak algılanmalarını sağlayan sistemin kendisidir. Kadın da özellikle kendisini cinsel meta olarak gören anlayışı kabul ederek sistemin bu yanına kendisini pervazsızca yatırır. Eğer bir kadın yatak odasını "Erkek İkna odası" olarak görüyorsa zaten bu kadın köledir. Köle kadın da çirkindir.. çekilmez. dedikten sonra yavaş yavaş kalktılar ve ayaxlarına eyi oldular..
Yani suwar hatin, peya çun...

Xalê İsmet

1 Mart 2017 Çarşamba

Sevişmek

"Evlenmeden sevişemem” dedi.
“Evlenince haber ver” deyip çıktım evden.
Paketten bir sigara çıkarıp yaktım.
Hava serindi, yeni yeni aydınlanıyordu.
İyi hissediyordum.
Kadının cinsel obje olmadığını savunup
aynı zamanda kendini hediye paketi gibi kocasına sunmak için
saklayanlara tahammül edemiyordum.